Anlatılanlara bakılırsa beyin korteksinde oluşan bir ödemden dolayı iç dünyasında doktorlar tarafından tam olarak teşhisi konulamayan çalkantılar oluyormuş.Kimi zaman ortaya çıkan fiziksel rahatsızlıklar da var elbette. Konuşamama ya da şiddetli sanrılar gibi…
Uzun süredir içinde bulunduğu şu hayatın olması gerektiği gibi olduğunu düşünmüştü hep. Aslında düşünmemişti bile.Kim normal miyim yoksa sıradan bir insan değil miyim diye düşünür ki?
Oysa şimdi ona anormal olduğunu söylüyorlardı.Ne hakla diye düşünüyor insan,ya da kiminle kıyaslıyorsunuz.Anormal olan ben miyim Sizin cevabınız “Evet”;çünkü bir insan sizin gibi olmalı,eğer size benzemiyorsa o kişi insan olamaz.Aslında bahsettikleri buydu işte. Tıbbi terimler yumarı altında saklanan gerçek bundan ibaretti.
Toplum seni dışarı atar,ona ayak uyduramazsan ya da kendi iraden dışında ayak uyduramazsan.Peki suçlu kim?Ben mi,o mu?Ama asıl sorulacak soru bu değil.Şöyle sorulmalı: güçlü olan,çoğunluk olan kim?Yoksa demokrasi dedikleri bu mu?
Bir saattir doktorun karşısında oturuyordu. Doktoru tedavi hakkında -yine tıbbi terimler-bahsederken aşağılanmış olmanın verdimi dürtüyle içten içe kin duymaya bağladı ona,topluma, insana.hepsine…
Sokağa çıktığında tüm insanlar onu izliyordu sanki.Ve hepsinin gözlerindeki “öteki”yi görebiliyordu. Ve şöyle diyorlardı: “Sen bizden değilsin,git buradan ya da en iyisi öl.”Hiçbir zaman onlara zararı dokunmamıştı,ancak şimdiki duruma bakın hele.O artık toplumun düşmanıydı. Birden aklına nereden biliyorlar sorusu geldi. Yoksa doktor tüm dünyaya bu gizli bilgiyi açıklamışıydı.Aşağılık piç kurusu…
Karşılaştığı bakışların ezici darbeleri altında ilerlerken yanından geçmekte olduğu mağazanın camındaki yansımasına ilişti gözü. Durup izlemeye koyuldu kendisini.Öylesine bir baskıya maruz kalmıştıki şu son birkaç saat içinde,yansımasını tanıyamadı ilk bakışta.
Eski simasını hatırlayınca gözyaşlarına boğuldu.Mağazanın camında kendisini izleyen ve ağlayan bir adam.Farklı olmanın günah sayıldığı bu toplumda,yine aynı şeyi yapıyordu. Farklılaşıyordu.
Yıllar yılı bu olguyu normal karşılamıştı.
Tüm tavırları onun karakteriydi ve kendisi toplumun basit bir bireyi, ürünüydü.O hep böyle düşünürken,insanlar onun farkına varmışlardı oysaki.Ve onu itmişlerdi hayatlarından.Demek bu yüzden yalnız bir adamım diye düşündü.
Sanki doktor karanlık odasında bir mum yakmıştı ve bu mumun ışığı şimdi tüm dünyasını aydınlatıyordu.Ona minnet mi duymalı yoksa nefret mi etmeli kestiremedi.
Demir kısımları paslanmış bir banka oturup karşısındaki yeşil gölü izlemeye koyuldu.Bir süre sonra sakinleşti.Daha mantıklı düşünebilirim diye gelmişti buraya zaten.
Gölü incelemeye başladı.Yağmurun habercisi olan kara bulutlar yanında hafif bir meltemde getirmişti.Göl üzerinde oluşan küçük dalgacıklar ayaklarının dibinde tekrara bırakıyorlardı kendilerini.Belirsiz bir ritimleri vardı ancak artık bir düzen aramıyordu hayatta ya da bir gerçek.Evet ya gerçek “Gerçek neydi?var mıydı böyle bir olgu bilemiyordu artık.Bütün hayatının bir kandırma olduğunu söylememişlermiydi ona? Bir zamanlar gerçek “ben”ini her daim oluşturduğunu, bunun için çabaladığını savunmuştu.
Görüyordu ki bahsettiği “ben” gerçek bile değil.öyle ise bir yerlerde hiç dokunulmamış bir egosu olmalı diye düşündü.Onu bulmalıydı.