Eyüp Özdemir – eyup-ozdemir@windowslive.com
O terminali beş senedir tanırım. Bu saatlerde yaz kış soğuktur. Eğer birini bekliyorsanız gecenin sonunda yaşayacağınız kavuşma donmuş uzuvlarınızı bir şekil ısıtmaya yeter. Hatta bunu bilmek bile size ısınma konusunda yardımcı olabilir. Ama eğer gidiciyseniz ve yanınızda dolu çantanızdan başka bir şey yoksa omuzlarınıza yüklenen ağırlık sadece kıyafetlerinizden değildir. Yapımında sanki kendisini size taşıtmış hissini veren betonlar, asla gidemeyeceğiniz yerlere aitmiş gibi davranan küstah otobüsler, bitmek tükenmek bilmeyen doğalgaz kuyruklarına inat yakılan kömür sobalarının baskın dumanı… Giderken düşünmeye zorlanır aklınız. Bir haftalık geziye gidecekseniz başınıza gelecek musibetleri düşünürken bulursunuz kendinizi. İş için yapacağınız bir yolculuğun toplantı esnasında gömleğinize boşalan bir bardak kahve ile nasıl da boşa gideceği fikri aklınıza takılır. Ziyaret edeceğiniz akrabalarınızın aslında sizi bir yük olarak gördüklerini ve hiç yoktan onlara zahmet çıkaracağınızı fark edersiniz. İyimserliğe kapanan kapı her halde soldan dönünce tuvaletin karşısında kalıyordur.
Tüm bu düşüncelerden sıyrılmak içinse kaçacağınız tek yol vardır. Etrafı seyretmek. Çünkü orada yalnızlığınızın aslında geçici olduğunu hatırlarsınız. Dostunuzun tanıdık bir cümlesini işitirsiniz. Bir tokalaşma sizi alıp memleketinize götürebilir. Ailenizin gelmeyeceğini bilseniz dahi valizinizin eski arabanıza, “Herhalde bu şekilde taşınırdı.” diyeceğiniz sahnelere tanık olursunuz. Umut ile ümidin farkına varır, aslında hayal etmenin de güzel yanları olduğunu anlarsınız. Belki de o geceye böyle bir umutla başlamıştım. Hatta mevsimlerden soğuk olanına denk gelmem bile keyfimi kaçırmıyordu. Hayalim, beni yolculuğa daha sabırsız bir hale getiriyordu. Her zamanki gibi terminalden aldığım biletimdeki firma ile ilk kez gidişim ise geceye tatlı bir merak unsuru olarak yerleşti. Bu yalnızlığı da kazasız belasız atlatma ihtimalinin verdiği huzurla sigaramı yaktım. Gözümü kapatarak içime çektiğim dumanın huzurunu burnuma gelen rahatsız edici koku kaçırmıştı. Yanımdaki yakası bağrı açık, düşük pantolonlu (modadan ötürü olmadığı kesindi), boyası geçen seneden kalma ayakkabılarıyla yanıma bir adam ilişti. Amacı konuşmak değildi. Benim gibi bekleyenlerden biriydi hatta. Ama her an bir sigara ikramına zorlanabileceğim düşüncesi onu ilk gördüğüm andan itibaren aklıma kazındı. Bu fikirle beraber otobüs biletine nasıl para yetiştirdiğini düşünmeden kendimi alamadım. Terminale otostopla getirilmeyecek kadar kirliydi. En azından bunu göze alacakların şehri değildi burası. Demek ki yanıldığım tek şey şehrin çirkinliği değilmiş dedim kendi kendime. Tüm tatlı hayallerimi itinayla bir kenara katlayıp koyduktan sonra adamı gözlemlemeye başladım. Gözleri otobüsün geleceği yoldaydı. Arada bir muavinle konuşuyor telaşlı yüzüne geçici bir rahatlama yerleşiyordu. Ama fazla geçmeden yaşadığı korku, onu yalvarırcasına muavinin yanına göndermekten de geri kalmıyordu. Bazı yolcuların bakışı bende ters bir tepki yaratmış ola ki adama acımaya başlamıştım. En aç zamanlarımı sanki bu adamla birlikte yaşamış gibiydim. Belediye çorbacısından benle beraber çorba olan o değil miydi? Derken yakınlaştığımızı hissettim. Ama adama yaklaştığımı hissettiren şey bu düşünceler değil, onu bana ilk fark ettiren sokak kokusu oldu. Git gide burnumun rahatsızlığı tüm vücuduma yayıldı ve istemeden de olsa zihnimi tekrardan bir rahatsızlık ele geçirdi. Ya bu adamla aynı otobüsü bekliyorsam ne olacaktı? Orada bekleşen 5 kişiden biriydi. Saati düşündükçe başka bir otobüse binme ihtimali azalıyordu. Senelerce yaptığım memleket faşistliğim gene iş başındaydı. Başka nereye gidebilirdi ki bu adam? Elbet bizimle aynı otobüse binecek. Belki de benim yanımda oturacak. Bekleyenlerden yalnız olan sadece onla ben vardık. Geriye kalanlar bir aile grubunu yıllar önce oluşturmuş gibi görünüyorlardı. Ya da ben onlarla tanışma fırsatını bu adamı incelerken kaçırmış, müziği dinlemeyi unutarak sandalyelerin hepsini kaptırmıştım. Öyle olmasa bile aynı otobüsteki mevcudiyeti yol boyunca herkese rahatsızlık vermeye yeterdi. Burnu büyüklük böyle bir şey olsa gerek dedim. Yalnızca insanlara yukardan bakmaya değil, koku algılamada aşırı bir hassaslığa da sahip oluyordu insan. Tekrardan başladığım tatsız hayallere dönmüştüm. Otobüsün gecikmesi ile gerilen sinirlerim müstakbel yolculuk arkadaşımla daha bir inceliyordu. Sanmayın kızgınlık insanı sıcak tutar. Asabiyeti taçlandıracak soğukta sigara yakmak güç bir eylem haline gelmişti.
Isınmayı bırakarak önceliği adamdan uzaklaşmaya ve onun dışında bir şeyler düşünmeye verdim. Kokuyu bertaraf ettikten sonra titreyen bacaklarım beni muavinin yanına götürdü. Böyle zamanlarda hep bir günah keçisi arar, ama kuzu gibi çevrilen hep ben olurdum. Çıkarılamayan hıncımla beraber dışarıya döndüğümde yanaşan otobüsün farlarına karşı gözlerimi ovuşturdum. Firma adı biletimdekine hiç benzemeyen otobüsün içinde pek az yolcu vardı. Üst başlarına bakılırsa sıcak bir yerde bulundukları kesindi. Kendimi o otobüsün içinde düşünmeden alamadım. Nereye gitse razı haldeydim. Param olsa yeni bir bilet bile alabilirdim. Hatta o adamın yanında bile oturabilirdim. O adam mı? Gözüm bu sefer sıcak otobüse yönelen ve az önce kokusundan ötürü uzaklaştığım adama yöneldi. Birazdan ısınacaktı. Birazdan bekleyişi sona erecekti. Hatta ben bunları düşünürken çoktan ermişti bile Daha bir kaç dakika önce yanında oturma korkusu duyduğum, hor gördüğüm, burnumdan daha az değer verdiğim adamın suratı şu an en çok özlemini duyduğum huzura sahipti. Nasıl bu kadar basitleşmiştim? Gene şehir suçluydu değil mi? Gene bana bu pisliği bulaştıran gün içinde milyonların bindiği metrolardı değil mi? Gene sistemin toplumda her zaman yer etmesini temenni ettiği şekilcilikle sonunda ben de tanışmıştım değil mi? Hayır efendim. Bunların tek sebebi acizliğimi bana bir kez daha ispatlayan bendenizdim. İradeyi bahanelere tercih eden bendeniz. Ve bunun cezasını soğukta bekleyerek sözde ödediğimi düşünen bendeniz.
Kendi içimdeki ceza infaz kurumuna şaşıran tanrı, halime acımış olacak ki kısa zamanda benim otobüsüm de gelmişti. Boynumun büküklüğü, yerini tekrardan acabalarla parlayan bir çift göze bıraktı. Bavulumu yerleştirirken omuzlarımdaki tüm ağırlığı otobüsün bagajına koyduğumu fark ettim. Basamaklardaki adımlarım cennetin bulutlar üstünde olduğunu ispatlarcasına hafifti. Koltuğuma oturduğumda en son hatırladığım hayali kahvaltı masasındaki aile saadetimizdi. Hatırlamam gereken başka ne vardı ki…
04.42 Hasanpaşa