Deniz Ocakaçan – http://mucahyat.tumblr.com
O mesafelere inaniyor cunku ‘hayatin’ sadece sevdigi kisiyle arasindan gecebilecegine inaniyor. Bazen bir sehir, bazen bir nehir, bazen bir dudak payi firtina geciyor aralarindan. Onun icin hic fark etmiyor. Belli bir aralik olsun da nasil olursa olsun. O mesafelere inaniyor! Yaslandikca yuzune coken mutsuzluk ifadesinin cocuklari tahrik ettiginin, gencleri sinirlendirdiginin her gun farkina varsa da degismiyor. Sevdigi kadinlar olse bile hayat onlarla arasindan akip gecmeye devam ediyor. O sadece hayata inaniyor, yasamak umrunda bile degil. Her gununu hic aksatmadigi bir duzen icinde geciriyor. Yalnizligini dakikalara bolmek, onun icin hicbir gezegenin yorungeden cikmadigi bir galaksinin parcasi olmayi surdurmek anlamina geliyor. Bu parca olma hali de evrenden gundelik hayata dogru muhtesem bir uyum icinde halka halka iniyor. Mesela dunyada baris; milletlerin hizaya girmesiyle, milletlerin hizaya girmesiyse devletlerin gucuyle mumkun onun icin. Devletin bekasi ya da icine dahil olunan herhangi bir hareketin basarisi icin feda edilen baskalari, muhtesem bir uyum icinde calismasi gereken bir sistemin devamliligini saglayan unsurlar olmak disinda bir anlam ifade etmiyor. O mesafelere inaniyor. Sadece dogar dogmaz mesafeleri yikmaya proglamlanmis cocuklarin degil, tum hayvanlar aleminin egitilerek belli ahlak kurallarina gore hareket etmesini saglamak gerekiyor. Sevginin sinirlari olmali! Dilini cikartip ozgur bir bicimde bir insanin ustune atlayip deviren, silap sulup yuzunu yalayan bir kopegin kalcasinda patlattigi bir odun parcasi onda huzun yaratmiyor, daha kotusu sevinc de yaratmiyor. O tum bunlari sadece evrensel bir gorev bilinciyle yaptigina inaniyor.
Onun yasinda olup saclari dokulmemis tek bir kisiye bile rastlanmiyor sokakta. Onun saclariysa beyazladikca gucleniyor cunku kimse onun kadar inanmiyor. Bu hayat icin feda ettigi onlarca ask ihtimali, ugruna hesapsiz tek bir fedakarlik bile yapilmamis yuzlerce dostluk ihtimali, ona yas ve guc olarak donuyor sanki. Tanriya iletecegini bildigi halde sadece Azrail icin sakladigi bir gulucuk tasiyor icinde. Azrail disinda ona ne bu dunyada ne de oteki dunyada yoldaslik edecek kimsenin oldugunu dusunmuyor zira. Tanriya inaniyor ama Azrail’i seviyor. Ona kalirsa bu varlik yokluk oynunda sadece ikisi kutsal bir gorev bilinciyle ‘yasamiyor!’ O mesafelere inaniyor; iki yasli arasindaki mesafeye, iki cocuk arasindaki mesafeye, iki torun arasindaki mesafeye… Iki. Herhangi bir durumda uc rakamina ulasildigi anda midesi iktidarini sarsiyor. Ucuncu kisi dedikoduyu getiriyor, iki kisi hirsizsa sayet ucuncusu asagilik bir mulkiyetci oluyor. Uc kisinin arasindaki iliskiler karistikca gorunmeyen elin tirpani da kiriliyor. Hasat ihtimali ortadan kalkiyor. Azrail rujunu dusuruyor. Ucuncu cocuk anarsist, ucuncu torunsa deli ya da muntehir oluyor. Bu istisnasiz hep boyle oluyor. Kurallarin islemesi icin iki cocuk ve iki torun gerekiyor. Bunu nereden kapildigi mechul bir fikirle destekliyor. O, zaman icinde soyunu unutmus soylu bir aileden geliyor. Unutulmus kurallari yeniden tesis etmek de ona dusuyor.
Soyunun saraya dayandigini iddia ederken cocukluk anilari tarihi bir ev gibi zamana yenik dusup yamuluyor. Kostugu koridorlar yamuluyor, altindan gectigi iskemlelerin bacaklari yamuluyor, vurdugu cocugun yuzu yamuluyor, on siradaki sarisin kizin beslenme cantasi yamuluyor, ogretmenin gozlukleri yamuluyor, babasinin tuvali yamuluyor, annesinin resmi yamuluyor… Esneyen cizgiler mesafeleri muglaklastiriyor. O da yamulan anilarinin patlayan kanalizasyon borularindan cevreye yayilan kokuya dayanamayip cocukluk yillarini unutmayi tercih ediyor cunku yasamak umrunda bile degil, o hayata ve hayatin icinde kaldigi duzene inaniyor. Cizgileri kendine dogru cekerek yakinlastiriyor, boylelikle anilarinda bile belli bir duzen icinde buyumeye devam edebiliyor. Buyuk bir sabir ve inatla kendi besigini salliyor. Yasamak umrunda bile degil o hayata inaniyor!