Deniz Ocakaçan – http://mucahyat.tumblr.com
Tanımadığın birisiyle tanımadığın birisi olarak tanımadığın bir sokakta yürümek ve sorgu yargıcının “senin gibileri iyi bilirim” diye başlayan sözlerini tekrar tekrar beyninde işitmek! Tekrar eden sözlere eşlik eden görüntülerin kaybolurken çıkardığı bir ses var. Bu sesi sadece obsesif insanlar duyabilir çünkü sürekli kaybediyor olmanın nasıl bir acı olduğunu sadece haksız yere dünyaya gönderilenler anlayabilir! Kaybolmanın, kollarının arasından kaçırmanın ya da avucunun içinden akan kumların çıkardığı sesin tonu aslında aynıdır. Kalbinde oturan cüce, kapakçığını gıcırdatırken histerik kahkahalar atıyor ve bu ses dayanılmaz bir raddeye gelene kadar ağır ağır yükseliyor. Dinlemek dışında yapabileceğin hiçbir şey yok! Hiçbir “başkası”, hiçbir dışsallık bu sesi yok edemez. Zira “başkasının” ve tüm dışsallıkların uydurulduğu bir an var, sisin birden bire bastığı, sokak lambalarının birden bire yandığı, gecenin birden bire indiği, yolun birden bire kaybolduğu bir an var. İşte ben o anda yaşıyorum ve sorgu yargıcı’nın tanrı olduğunu ve sorgunun burada başladığını anlıyorum. “sizin gibileri iyi bilirim”, “… ancak bir deha”,”pis bir hırsız ya da adi bir katil”… Tüm bu dünya denilen yoksunluğun içinde tanrıyla otururken birden bire beliren bir görüntüye doğru bağırıyorum : “Bekle beni Raskolnikov, geliyorum!”