Yarısı Bayat – http://ayninakarattanlattanlatt.blogspot.com
Saçma sapan bir şekilde bazı kitaplara bazı filmlere çok fazla bağlanıyorum geçen hafta sonu çok mutsuzum “mutsuzluktan ölücem” anlam ve ifadesini gelip üstümde deniyor sanki böyle saniye saniye neyse uyudum bi saat sonra kabus görüp uyandım aklıma sonbahar filmi düşüverdi açtım ağladım ağladım ağladım sakız ağzımdan düştü hüznüyle geri uyudum bunu niye anlattım bilmiyorum sanırım bi yere bağlayacağım evet bugün kü gelecek uzun sürer mutsuzluğumuza.
Selam oza, evde, geceleyin ya da uzakta bir yerde, neresi olursa olsun,havlarken köpekler,yalarken kendi göz yaşlarını senin soluğundur duyduğum ses. Selam oza!
Nasıl bilebilirdim, sinik ve gülünç bir kişi gibi, ürkerek giren bir göle,gerçekte korku olduğunu aşkın, söyle? Selam oza!
Ne korkunç, bir başına düşünmek şimdi seni? Daha da korkunç,bir başına değilsen oysa: şeytan öylesine doyumsuz bir güzellik vermiş ki sana. Selam oza!
Ey – insanlar, lokomotifler, mikroplar gerin kanatlarınızı elinizden geldiğince ona. Harcatmam onun, dokundurtmam kılına. Selam oza!
Yaşam bir bitki değilse aslında, neden dilimliyor, parçalıyor insanlar onu. Selam oza! Ne acı bu denli geç rastlamak sana ve böylesine erken ayrı kalmak sonunda.
Karşıtlar getiriliyor bir araya bırak çekeyim kahrını ve acını kendime çünkü acılı kutbuyum mıknatısın ben,
sense sevinçli. Dilerim sonuna dek kalırsın öyle.
Dilerim hiç bilmezsin ne denli hüzünlüyüm. İnan, kendimle üzmeyeceğim seni. İnan, ders olamayacak sana ölümüm. İnan, yük olmayacağım sana yaşamımla.
Selam oza, dilerim ışıl ışıl kalırsın hep bir sokak fenerinden sızan bir ışık gibi. Suçlayamam bırakıp gittiğin için beni.şükür ki girdin yaşamıma.
Selam oza!
Bir de;
“25 yıl sonra belki biz seninle yine surlara çıkarız. Biraz yaşlanmış oluruz. Seninle beraber bütün Karadeniz’in etrafını bisikletle dolanırız. Batum’da çaça içer, Gürcü şarkılar dinleriz. Sonra bir de Mayakovski’nin evine götürürüm seni. ‘’ İçelim ve birbirimize sen diyelim. ” deyip Moskova Petrovski treninde vodka içeriz. ” Varna’da karşı kıyıdan sesleniyorum. Sesimi işitiyor musun Mehmet! Mehmet ” diye Nazım’ı yad ederiz. Sonra haritayı açarız. Gözümüzü kapatırız. Seçeriz bir yer. Derim, yürü. Sonra ben belki politikaya atılırım, ama sadece ulaştırma bakanı olurum ha! Bütün ülkeyi demir yolları ile döşerim. Sadece batıdan doğuya değil. Batıdan Karadeniz’e, Karadeniz’den Akdeniz’e, uzun uzun demir yolları… Sonra her bölgede yok olmakta olan diller ve kültürlerle ilgili enstitüler kurmuş olurum. Sonra. Sonra. Belki her şey değişmiş olur. Sonra çalışma saatleri beş saat olur. Sonra otuz yıldır içinde bulunduğumuz bu çatışma ortamıyla ilgili Hakikatleri Araştırma Komisyonu kurulmuş olur. Sonra… ne çok sonra var değil?”