cengiz- esracrengiz@hotmail.com
Sadece izlemekle yetinenlerin farkettiği bir de başka bir yerden varoluşlarıyla karşı çıkanların sürekli konuştuğu bir tarzda yazı bu.Başlığa uygun olmayan zorunluluk değil sorumluluk halinde dökülen sözcükler. Sözcüklerin şeyleri kovaladığı şeylerin meylerin olduğu masada basamakta duranların otomatik kapı çarpmadan önceki “durmak için basınız” düğmesine basmaya çalışırken bir yandanda “ilerleyin arkada boş yer var” diye hep ileriye bakanların geride olduklarını iddia ettikleriyle ilişkilerini açığa vurmaya çalışırken “ya orta kapıdan ya arka kapıdan ineceksin” tercihlerine mecbur bırakılanların, ikiside değil demeye çalışanların durdurduğu yada inmediği toplu taşıma araçlarından bahsediyorum, birde toplu taşıma aracı kullanmayanlar var,konu dışı, yürüyenleri demiyorum yürüyenler bizleriz.
Her ne kadar yazdıklarımızı, söylediklerimizi kısacası, kısa sözcüklerimizi sarfederken kendi yarattığımız gündemimizi yaşatmaya çalışsak dahi,bir şekilde medyanın konuştuğu,medya yoluyla insanların diline pelesenk olmuş sözcükler,cümleler,sorular dökülüveriyor hele birde bilgi,bilişim teknolojilerinin yayıldığı günümüzde,ki bu sözcüklerde kimbilir kaç kez çıktı birilerimizin dağarcığından, olan olaylarla zamanın mod12 ‘ye göre ölçüldüğü sürelerin birbirine yakın anlarda tepki verişimiz doğal hale geldi.
Medyanın tarihini düşündüğümüzde ise bir yerlerde insanlar gazete basıldıktan belli bir süre sonra,günü aşacak şekilde, havadisleri alıyordu. Neyi değiştiriyor anında tepki vermek,hatta her verdiğimiz refleks doğru mu yada refleksler yönlendirilebilir mi?Bir kaç gün sonra öğrenilen havadislere insanlar tepki verince sürece etkide bulunmuyorlar mıydı,Paris Komünü oluşurken her gazete günü gününe mi ulaşıyordu insanlara, 1 Mart’ta tezkereyi durduran kalabılık Ankara’da bir günde mi toplandı,tarihi etkileyen olaylar bir günde mi oluyor sanıyoruz?
Ama güncellik di mi? Kitle iletişim araçlarını yadsımıyorum,bilgi teknolojilerini kullanmayalım demiyorum,lakin sorduğum başka bir soru,bizim gündemimizi belirleyenleri yada sebepleri soruyorum, yada tartışmalarda tarafları oluşturan ilk soruları göz önüne itenleri.Sözcüklerin şeyleri,şeylerin simegledikleri, simgesel tartışmalar işte burda soruyorum “Türban yüksek öğrenime girmeli mi,türbana karşı mısın” diye sana sorarlarken örtülü ödeneği hatırlıyormusun, “Kara harekatı yapılması iyi mi sence?” diye sorarlarken susurluk kazasını hatırlıyor musun? Tersane işçileri grevi haberini okurken bergama köyünde ne oluyordu hatırlıyor musun?Yarın petrol fiyatlarından bahsedeceğiz ,yarın bugünkü harekatta ölenleri hatırlayacak mıyız, yoksa bizim için yüksek belirlenimli gündemde , bu gündemin figürleri sadece istatistiklerden,yada televizyonda bir-iki dakika sunulan anaonslardan mı ibaret? Orada sadece figür olanların gündelik acılarını seçim dönemi hariç hatırlayanlar var mı? Veya biz bugün bunları konuşurken yarın konuşacaklarımız bugünden belirlenirken, ne kadar etkiye sahibiz? Sorduğumu netleştirirsem acaba kendi konuştuklarımızı seçerken ne kadar seçim hakkına sahibiz?
Soruları ironik bir soruyla tamamlarken söylemeye çalıştığım insan kendi konuştuğu konu başlığını bile seçemiyorsa,hayatta yaptıklarımızı hatta reflkeslerimizin sağlıklı olduğunu etmemizde ilginç bir tutum.Heleki bize ‘ya orta kapıdan inceksin ya arka kapıdan inceksin’ derlerken, türbana karşı değilim,kılık kıyafet serbestliğinden yanayım,çevremde sohbet ettiğim bir türban takan kadın bulunmuyor, beni ilgilendirmiyor kılık kıyafeti insanların,buyursunlar üniversiteye girsinler ben , ataerkil toplum yapısının,aile denen kurumun ergenlik öncesi çocukların tercihlerindeki dayatmalarına karşıyım, türbanı estetik bulmuyorum,ama ergenlik dönemini tamamlamış kadınların tercihlerinede saygı duyuyorum tartışacağım konu bireyin üzerindeki ailenin baskısı veya inanç özgürlüğü kisvesi altındaki emirler ve yasaklarla ne kadar özgür olunabileceği, her akşam alkol alırım az da olsa, kemalizmi faşizme yakın buluyorum,sadece bugünkü durduğu yere bakarak,karşısına konulanı ise bir o kadar tutucu ve möuhafazkar buluyorum diyorsak, neresi ilerisi neresi gerisi belli değil, peki ilerleyelim, biz galiba yanlış otobüse binmişiz!
Mustafa Kemal’i ergenlik döneminde sevmemeye başladım, açık ve net ifadesi bu, sevmek mecburiyetinde miyim?,Tekrar sorguladım,baştan, hiç bir tarihsel gerekçe de göstermiyorum ,hala da sevdiğim söylenemez, bana neden bu soru soruluyor ki?Mustafa Kemal olmasaydıyla başlayacak tüm cümleleri,tüm soruları yöntemsel açıdan yanlış olduğunu düşünmem dolayısıyla reddediyorum,benim tartışmak istediğim konuları seçememem şu soruyu sorduruyor acaba seçebileniniz var mı?Diyorum ki bildiğiniz başka bir toplu taşıma aracı var mı farklı sorular soran?
Halkın maneviyatına saygısızlık mı ediyorum,ben de bu halkın çocuğuyum, askerlik yapmak istemeyenlere inanılmaz saygım var, bu coğrafyadaki ilk vicdani retçi 7 Ekim 1996 Osman Murat Ülke’yi de anarak ifade etmeye çalıştığım askerlik yapıp yapmayacağımıda bilmemem,diyorum ki bu harekat yada yıllardır sürdürülen savaşta ölen arkadaşlarımıza,şehit demezsem terörist mi olurum? Bizim savaşımız değil dersem Bülent Ersoy, cinsel tercihlerinden dolayı ötekileştirilenlerin yanına mı iter bu toplum beni? Halkı askerlikten soğutma suçta insanlarımızın ölmesini isteyen, 10.000 daha veririz musul’uda ,kerküğüde alırız diyip kelle sayısını istatistiğe vuran zihniyetin suç olmadığı bir ülkede, toplu taşıma kullanmak isterken biletimizi erken kesmeleri de tesadüf mü 19 Ocak’ta olduğu gibi…
Şimdi benim yazmak istediklerimi mi , yoksa gündemin beni sürüklediğini ifade ederek, yine gündemi belirleyenlerin sorduğu sorulara verebileceğim olası cevapları mı yazdım,galiba toplu taşıma kullanamayacağız,verdiğimiz cevaplar ya…ya… kalıbının dışındaysa,biz yayayız,yürüyoruz ve sanıyorum ki bağımsız medya mümkün!
Yaşadıklarını yazan,yazdıklarını yaşayan insanlar,birlikte,birarada,beraber!
Yazdıklarınız,çizdikleriniz,tasarımlarınız,fotoğraflarınız paylaşılır!