timurdan@yahoo.com
Kendinizi seyyah olarak tanımlıyorsunuz,seyyah olmaya,seyahat etmeye ne zaman başladınız?
Ben biraz tersten,değişik bir şey yaşıyorum.Ordan başlayayım.Anlatma ihtiyacı duyduğum bir şey var, bir sene önce bu zamanlar bu soruyu sorsaydın ben o zamanlar gitmeye hazırlanıyordum,gittim de sanırım.Bir seyahata çıktım ondan sonra tekrar İstanbul’a döndüm.Yine de benim anladığım anlamda bir seyahattir.Gitmek ti yani.Beni bırakmıştı bu şehir.Terkedilmiştim aslında.Sonunda gitmeye karar vermiştim.Göçte gitmeyle alakalı,turizmde farklı olarak zorunlu koşullarda gitmek,buna göç deniyor.Hayatım,geriye doğru baktığımız zaman,annem hep denk toplamış,denkleri dikmiş.Babam doktordu.Rize’ye ilk geldiğimiz günü hatırlıyorum.Sonra sık sık bu denk toplanmış.En sonunda İstanbul’a gelmemiz 70’te,bittiğini zannetmiş göçün oysaki İstanbul’a aile gelmek için uğraşmış,İstanbul’a gelişimiz bizim aile için tam dağılış olmuş.İki abim daha sonra biri Kanada’da biri Almanya’da yaşıyor.Sonuçta annem gelmiş.Bende bu hayatın içinde ,bu yerleşik hayata bir türlü ayak uyduramayarak devamlı gitmişim,o evden gitmişim.O günlerde özellikle yerleşiklilikle ilgili,35 sene önceki büyük gelişle ilgili,ailemin son göçüyle ilgili, bir süre daha bunu yaşayabilirim ama her anda bitebilir gibi bir psikoloji,gerçeklik içerisindeyim.Bu şunu gerektiriyor bırakıp gide-memek bir yere.Ama her anda gidiyormuş gibi durmak bir karmaşa yaratıyor bende.Bir teklifte vadi dağlara yürümek,bende gittim dağlara, şimdi proje diyorlar 4 y yürüdüm Ege’de bir sürü patika yürüdüm.4 aydan sonrada buraya bir daha geldim.Garip bir şekilde .Bugüne kadar İstanbul’dan gitmekle ,üzerine kurarken,İstanbul’dan kaçı planları düzenlerken,ki bunlar hep organize turistik turlardı,yıllarca bu böyle gitti.İşte İstanbul’u çevreleyen beton kuşaklar,yollar asfaltlar,İstanbul’dan çıkmak mümkün olmadığından,İstanbul bir esir şehir,esir şehir olduğu üzerinden giderken birden bire ben burada işte 20 sene süren yerleşikliğin,bu arada hayatımda ilginç bir 20 yıllık Karaköy hayatım oldu,buradanda hep gittim,bu yeni durumda İstanbul nim için yeni olanaklar keşfettirdi,keşfetmek değilde yeni bir İstanbul buldum,gitme nedenim kalmadı gibi oldu,bunu yine söyleyeyim ,her anda giderim, o olanak her anda bitebilir işte bu ekolojik pazardan bahsediyorum cumartesi günü burada ,pazar günü Bursa’da,işte kabak keserek kabak satarak,kabağın envai çeşidiyle ilgilenerek çekirdeğinden kabuğuna kadar geyik koyarak ,işte orda 3-5 kuruş harçlık çıkartıp hayatı idame ettirerek,bir 6 ay yaşamışım bunu şimdi fark ediyorum.Cumartesi sabahı kalktım oğlumla gittim pazara ,kabağı kestim,doğradım,şimdi bitti mesela o,geçen hafta itibariyle yine ordan bir takım arayış içerisindeydim bu bana korku,dinginlik,hayal kurma şeyi veriyor,imkan veriyor,imkansızlık veriyor.Devamlı’da bir yer var.İstanbul’da naparsın kafeye gidersin, biri seni tanıyorsa güzel,tanımıyorsa oturursun,çay içer tekrar dönersin.Bunu fazla yapıp yaşayamazsın,bu şekilde gitmen gerekir ama bu şimdi gidecek bir yer var,köy gibi bir şey, gitmek imkanı da veriyor alıyorsun,temiz yiyorsun.İyi vakit geçiriyor,hiçbirşeye tercih etmem oğlumun orda geçirdiği zamanı,futbolda oynuyor,masa tenisi imkanıda,sana bir şeyler yaratma imkanı veriyor,Pazar tezgahından masa tenisi masası olmaz ama oynanıyor ama çocuk orda geçen sene iki raket bir top ortayada bir kitap file yerine,saatlerini geçirebiliyor,bir topla saatlerini geçirebiliyor, işte geçen hafta ‘baba’ dedi ‘zaman nasıl geçti anlayamadım’ dedi.Sabah 7 de geliyor akşam 5 ‘e kadar olan zamandan bahsediyoruz.Bir çocuk için bu çok önemli baba olarak benim içinde önemli bütün bunların toplamında,burada bir habitat oluşmuş bu her an bitebilir,burası Türkiye,ben her an ışıktan kaçtığım,perdeleri kapadığım,karanlık odalarıma dönüp birgün ordan sırt çantasını alıp çıkabilirim ,ama terside olabilir.
Algıladığım kadarıyla seyahati,uzun yol serüveni olarak değil,gitmek olarak,gidişler oalrak tanımladınız.Zorunlu göç halleri,yaşadığımız hayat bir yerden bir yere bizi gitmeye itiyor,yaşadığımız hayatın bizi gitmeye zorlaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Göç zorunluluğu içeren bir şey,Kimse yaşadığı yerde hava,su,toprak temizse bulunduğu yerde mutluysa, yemekte yiye-biliyorsa ki yani 20 sene öncesinin İstanbul’unu tarif ediyoruz ki burası o zamanlar 30 sene önce çok güzelmiş. Yani yaşanacak her türlü doüğal ortamın bulunduğu bir yermiş. Bunun bir üstünde de tarihsel, kültürel bir dünya kentiymiş. Şimdi başka anlamlarda dünya kenti olmaya aday; o ayrı. Şimdi küresel sermayenin merkezlerinden, çekim alanlarından biri olmak gibi iddiaları var. Üçüncü boğaz köprüsü ile birlikte başka şeylerin iddiasını taşımaya başladı. Otuz sene önce öyle değildi. Yetmişte biz buraya ilk geldiğimiz zaman, Üçüncü boğaz köprüsü ile birlikte başka şeylerin iddiasını taşımaya başladı. Otuz sene önce öyle değildi. Yetmişte biz buraya ilk geldiğimiz zaman, bizi buraya çeken ikinci değil birinci şeylerdi. Anadolu da yıllarca yaşamış bir doktor, birikimiyle gelip burada emeklilik hayatçını yaşadı sonuçta. 70 seksenlere kadar ilk bozulma yıllarına kadar. Göç etmek, ettirilir. Ne olur, işte, kuraklık olmuş orta asyada, elmalar kurumuş belli ki, yemek bitmiş, su bitmiş ki göç etmişler. Savaş göçettirir, insanın toprağında birilerinin gözü vardır ki bizim çevremizde birilerinin hakikatten niyeleri var ki, insanların ordan kaçmasından, birilerinin faydası var. Var gibi hissediyorum ben. Dolayısıyla bir taraf, Anadolu nun doğu tarafı boşaltılıyor, İstanbul a, bu topraklara, ve Avrupa ya. Doğru insansızlaştırılıyor. Burada birilerinin bir muradı var anlaşılan.
Metropollere doğru bir sıkışma söz konusu bütün dünyada. Kırlardan kentlere doğru ve kentlerde sıkışmış olması. Bir arkadaşımın şöyle bir tasarısı vardı; Dünyayı, tarım alanlarını bölsek nüfusa, ,bir insana düşen tarım alanı kadar alan, bir insana verilse ve ordan bir idame kurulsa, insan ordan idame ettirse kendi hayatını.Tasarıya göre metropollere doğru toplanma, acaba bir süre sonra sizce bir dağılmayı da getirecek mi?
Burdan dağılmayı mı?
Evet.
Bilmem, umarım.Ama şu anda benim gördüğüm , yaşadığımız şey, suyun, toprağın, varolduğu büyük otlakların, hayvanların özgürce gezebileceği alanlar, insansızlaştırma çabalarının çoğaldığı bir dönem. Öbür taraftan da endüstri sistemi Türkiye de garip bir şekilde buralarda, yani İstanbul- İzmit hattında yerleşti. Söylediğim gibi biryerler insansızlaştırıldı. Ve buraya doğru göç başladı. Sanayi buradaydı; insanlar bir şekilde buraya göç ettiler. İstanbul a ve Almanya ya.
Sizce sebepler?
İttirildiler işte. Göç konuşuyoruz ya.Kimse toprağını bırakmak istemez ,eğitim nedeniyle.
İşte bunlarıda zorunlu göç olarak değerlendirdiğim için,sorumluluk olarak, acaba kırdan kente doğru göç yerine, kentten kıra doğru göç olacak mı çocukların eğitimi için değilde doğal yaşaması için?
İstanbul’a göç etmekten söz ediyoruz,İzmir’e de,Diyarbakır’a da göç ediliyor,ama İstanbul’dur Türkiye’de gelinen yer.Batıya doğru giderken,insan ticaretinin ara durağı İstanbul’dur,Asya’dan Avrupa’ya gider, İstanbul sınırlarının içerisinde o liman,neresi diye sorsan söylemem tabi,buradan çocuğun okumasına kadar bir kültürel kent olarak hepsinin çekim alanı İstanbul,belki farklı ülkelerde de çekim alanı vardır.Anlaşılan o ki İstanbul herkesin olmak istediği bir yer.Batıya açılan,Erzurum’dan kimse Amerika üniversitelerine gitmiyor,İstanbul’dan dağılım var.Bu onum aile hikayemle yakından ilgili,çocukluktan beri okutulmak üzere büyütüldüm.Bizim okumaktan başka bir şeyimiz yoktu,ailemin böyle bir tasarımı yoktu.Herkes okududa ne kadar yararlı şeyler okuduk o ayrı bir konu.Geldiğim yerde, ailemin tasarımı ben bir cehenneme gelmişim.Çokta gelmek istemiştim şimdi ise Anadolu da bir nokta arıyoruz küçük bir toprak bulalımda ekolojik tarım yapalım diye küçük bir kulübe yapalım da bunlar yazılıyor ama ege de böyle bir hayal kurulmaz Anadolu da kurulur mu pazardan ürün aldığımız bir arkadaşımız var ,ayrıldığım eski hayat arkadaşımın çocuğu Yunus u almaya geliyor pazara, onu tanıdılar orada ve bir şekilde bana şunu söylediler ; ‘bizim orada böyle bir şey olmaz, olamaz’.Ben dedim ‘onun için siz orada ben burada yaşıyorum’ buraya geliş sebebiniz de bu Anadolu tutucu daraltılmış bir yer.Hava deniz su temiz diye ,yaşam şeklimizi kabul edemeyecek bir yere gidemeyiz, tartıştığımız bu. Paran varsa gid-ersine gelir,herhangi bir yer alıp çitle çevirirsin ,bu yapılıyor.İnsanlar İstanbul çevresinde sahilde yer alıp çitle de çeviriyorlar ama bunu kastetmiyoruz.Bir köyde gidip beraber yaşamaktan bahsediyoruz.Benim bu anlamda da geri döniş deneyimlerim oldu.Mersin Akkuyu da ki evi kurdum,köylüleri eyleme çıkardım,nükleer santral yapılacak yer.Mut un oralarda yine nükleer santral karşıtlığıyla ilgili bir ev bize defineci dediler .O evi de kapattık nükleer santralden vazgeçtiler.Defineyi bulup gittiler dediler arkamızdan.Ekolojik pazara ürün almak için gittiğimiz yerlerde kabul gördüğümüz nokta,sadece dört liraya kabak satıyor olmamız bunu da arıyoruz oralarda, köylü konuşmaz senle bir selam veriri unutur seni gider,dört liraya kabak satıyorum dersen sabaha kadar konuşur.Şimdi bunu mu arıyorduk biz ? Buradan sıkılmışlık metropol hayatının bitmesini varsayıyoruz ya,gittim baktım oralarda da öyle bir şey yok.
Buralardan gitmek bir ütopya olabilir,bir ekolojik köy tasarlarken köyde yaşayan insanların dertleriyle…
Onlar da buraya gelmek istiyor.
Biraz bizimki hayalci kalıyor…
Babamın hayali buraya gelip böğürtlen reçeli satmaktı.Doktordu parası da vardı, annemin böğürtlen reçellerini satmaktı, asla yapamadı,mesleğinin dışında bir şey satamadı.Ekolojik Pazar bu imkanı da veriyor şimdi .Bir şey satmak istediğinde deneyebiliyorsun şimdi.Bütün bu derli toplu şeylerin içinde karmaşa bu. Bu şehre giderken gelirken ne kalıyor biliyor musun?Yaşadığın heyecan giderken burayı ,buralara başka bir yere gitme heyecanı onu unutup sonra buraya tekrar gelirken yaşadığın tatlar heyecanlar tek bunlar kalıyor.Gittiğin yerden ne alıyorsan alıyorsun sonra ıssızlaşıyor,ıssızlığın daha derinini orada yaşıyorsun, özellikle Ede de ,Akdeniz de temiz su temiz çevre de kalmadı, temiz yiyecek içecek bulmak da mesele,bunlarda deniz bitti.Akdeniz de girilebilecek ıssız kumsallar da bulunmuyor artık .İmajda o vardır ya ıssız bir dağa gideceksin ,kulübe yapacaksın böyle bir şey yok artık.Ummadığın yerden bir yol geçiverir, akşam gelirsin oraya buldum cennetimi derken bir sabah uyanırsın alttan asfalt geçiyordur.sen oraya başka bir yerden canın çıka çıka gelmişsindir, artık söylememeye de başlıyorsun bulduğun gizli bir yer varsa. Söylemeyeyim ki burayı da bitirmesinler şeklinde.
Yolculuğun kendisinin süreci bu çok önemli.
Şöyle bir tablo çizdik; kente doğru bir yığılma var, buradan gitmenin olanakları da o kadar mümkün değil, ama onun gibi bir gidişten bahsedebiliyorsunuz. Seyahat anlamında buradan sırt çantasını alıp gitmek Avrupa yürüyüşü olabilir bunlardan bahseder misiniz?
Şöyle var sayarsak; ben elli iki yaşındayım ,yukardan aşağı doğru konuşuyorum işte yine genç insanlar benim bu söylediklerimle seyahat etmeyi engelleyecek bir durum yok .Herkes sırt çantasını alıp Sirkeci den trene binip genç tura filan uğrayıp bunu her genç yaşamalı,artık çocuk oyuncağı şeyler bunlar, bunu artık yapan herkesin bir kitabı,bir bloğu var zaten yapacaksın.Üniversiteye gelmiş bir çocuğun birinci sınıfta korktun dünyadan ikinci sınıfta bir tren bileti alıp Avrupa yı gezmesi gerekiyor.Üniversiteyi bitirdikten sonra olanak yok, o kadar vakit yok.Yine imkanlar olur ama bu işin artık a sı b si .Uçak biletlerinin komik fiyatlara indiği bir dönemde ,gençler için gezmek ne bir ütopya ,ne bir şey.Gezmek,yapılan yemek yer gibi sonra gerçekleşen bu dönem şöyle bir hayatım oldu; beş buçuk ay onbeş gün birisinde üç hafta bir keresinde üç buçuk ay oldu şöyle bir hayat,şöyle bir yer; sabah kalkıp çadırını topluyorsun,yakında faftg varsa bir şey içiyorsun yürümeye başlıyorsun,ne gelirse yürüyorsun ve bunu üç buçuk ay onbeş gün birisinde üç hafta bir keresinde üç buçuk ay oldu şöyle bir hayat ,şöyle bir yer; sabah kalkıp çadırını topluyorsun,yakında kahve varsa bir şey içiyorsun yürümeye başlıyorsun,ne gelirse yürüyorsun ve bunu üç buçuk ay her gün yapıyorsun.Kabaca bu bir hayat ,bu çok güzel bir hayat.Sabah kalkıyorsun geliyor seni bir flüt sesi uyandırıyor.Dünya güzeli bir kız, Gobe , flüt naif bir alet Türkiye de davullan uyandırırlar. Her çadırı dolaşıyor kalkıyorsun üç çeşit çay, kahve,bitki çayı,sebze çayı da yaparlar yakında,peynir, reçel ,margarin ,ekmekler dilimlenmiş yarım saatte hazırlanıyor bu biliyorum.Biri var o sabahtan kalkıyor hazırlıyor,istiyorsan sende hazırlarsın ben bunu hazırlayayım dersin sanada hazırlatırlar,bir hiyerarşi falan yok orda yani sıraya koyayımi sistemide yok,başka bir sistem var ,kalkıyorsun çay içiyorsun,tuvalete gidiyorsun,2 saat hazırlanıyorsun,çadırını toplayıp eşyalarını çadıra koyuyorsun,bir halka yapıyorsun o gün birileri gelmiş çıkıyorsun tanıtıyorsun mesela ben ‘Timur Danış Türkiye den geliyorum’ öbürü de gidecek olanlara bir seremoni alkışmalkış bir veda konuşması yapıyor.Ogün ki program açıklanıyor eylem var iş bölümü yapıyorsun .Staff veriyorlar eline konuşma yapıyorsun 4 km sonra su veriyorlar,30 km yürüyorsun öğleyin yemek çıkıyor,bulaşıklar yıkanıyor, son bulaşık durulanıyor, toplantı olduğu duyuruluyor beş buçuk ay bunu yaşadım 95 Avrupa nükleersiz bir dünya için Brüksel Moskova yürüyüşü, ben Viyana Moskova kısmına katıldım son yaptığım tematik yürüyüş barış için yunusla .Yunus a bir araba ayarlamıştık 1 Mart teskeresinin iptali için Ankara ya gidiyorduk ya sonra polis yürüyüşün Yunus kısmını durdurdu,artık önümüzü tıkadılar ve o Yunus için ayarladığım araba bende kaldı.Hayatımın en keyifli yürüyüşüydü. Mevsim kış 40 km basıyorum günde 28 km yürümek benim ruh halimde olanlar için ağar yürüyenler, etrafı seyrederek yürüyenler için şey değil.Kabaktan heykel yap diyor adam bana ben kabağın hepsini ver bana 10 ton kabak ben hepsini keseyim hadi eyvallah diyeyim sonra.Böyle bir dipsoma tarzı yürüyenler var .Sabahtan çıkan bir tip var sen yürüyüşü bitirirsin bulaşığı yıkıyorsundur adam yeni geliyor. Böyle tipler vardır müzesine gider bunların hepsi mümkündür.Baktı kaybolmuş adam bir yerlerde gider arar bir de benim yakın olduğum tip bir an önce yürüyüp bitirecem tarzı tabi yük taşımıyorsun bunan sırt çantalı üç buçuk ay yürüyüş yapmıştım Türkiye de bu çok ağar zor br şeydir Ankara ya yaptığımda 14 gün sürdü işte kırklı kilometrelerdir işte belli bir bütçe ayırdım ,Yunus ada bütçe ayırmış tim o bütçe bana kaldı .Lüks koşullarda yürüdüm bu müthiş bir hayat tarzı, artık o süreklilik ,bu gün dediler bana ‘atla Karsa gider misin ?’ dedim hadi hemen giderim.Birileri bir şey organize etse ben buna katılırım.Benim yürüyüş organize etmem için nedenler var , garip bir şekilde başta anlattığım nedenlerle yürümüyorum ,işte kabak pazarı kapatırlar hemen bir yürüyüş yaparım.Siyanür karşıtı hareket içerisinde Bergama dan Çanakkale ye 300km köylülerle beraber yürüdüm,bu yürüyüşün arkasında ben varım diyordum.Köylülerin banketin içerisinde kalmasını sağlıyordum.hayati bir şey yürüyüş de arabanın karşıdan gelmesi lazım.
Yaptığınız amaçlı yürüyüşleri sıralayabilir misiniz?
Yazılı halde var .10 sayı karga ,100. sayıya yaklaşıyor git oradan yollayabilirim.daha kapsamlı çalışma yapmayı düşünüyorum
Bu gün ki gençler seyahat etmeli diyorsunuz insanların bu çağda iletişim gibi bir problemleri oluyor.İletişmek istemiyorlar.Bunu garanti etmek istiyorlar.Gidiş bileti dönüş bileti almak .Bütün bunlar kontrollü özgürlük mekanizması kapsamında seyahat etmeyi planlıyorlar.Bunun dışında ölen bir kültür olarak otostop kültürü ne kadar seyahatlerimizde otostop kullandınız ? tercih ediyor muydunuz?
İnterrail tarzını yapsın gitsin,hayatından çıksın bu tarz .İlkokul gibi bir şey.Gerçek seyahat biletsizdir.Otostop yapacaksın tabi ki bu başka bir şey asıl sonra vardığın şey otostopçu bu çağın adamıdır,otostopçu bitirir işi otostop isyandır ,umursamazsın adamı
Adam bana ‘ibne misin?’ dedi açtı camı bindim arabaya ‘sen ibne misin?’ dedim. ‘Yok’dedi’ ‘gidelim benim için sakıncası yok olabilirsin de’ dedim .Ağabim den öykündüm ta 68 de Almanya ya trenle gitmiş oradan İngiltere ye otostop yapmış.Aileye etkisi oldu onun etkisiyle ben başladım,evden kaçıp Marmaris e kadar otostopla gitmeler Minas a kadar da gitmiştim.Araba yoktu o zaman ,o yıllarda yoktu,köy arabasına biniyordum mecburen kırılmış vaziyette yarım gün bekliyorsun turistler var, otostopçular var ,dağcılar var .
Gitgide daha az rastlıyorum..
Bolu kumbaralarda yer bulamazsın sıraya giriyorsun resmen bir yer var arabalar yavaşlıyor E5 üzerinden geliyorlar Bolu dan oraya çıkıyor orada başlıyorlar otostopa çünkü çok uygun
İzmir de Ege üniversitesinin Bornova kampusünün yanında bir yer var güneye giderken.İstanbul dan nasıl çıkıyorsunuz otostopla?
İstanbul dan çıkmak bela İstanbul dan güneye gitmek için Yalova ya gidiyorum o hafta çıkıyorum yada Yenikapı dan Bandırma .
Ya da uzun köprüye trenle orada Keşan a ordan Çanakkale ye oradan da güneye .
Bu daha iyi .Trakya içinde Yunanistan a gidebilirim oradan iyi bu fikir Assos için de iyi çok önemli bilgi .Bu tarafta Ankara ya gidişte Adapazarın da bir nokta var orayı tel örgülerle kapatmışlar otoyollar mahvettiler otostopçuları tali yol bulman lazım şeyi kaçırıyorsun soldan basan gidiyor.
Avrupa da var mı otostopunuz? İtalya da yasaklandı.
Otostop yasak bişey. Bir başkasının aracına insan alma hakkı yok. Kanunen de olmuyor. Seyahat etme, ettirme hakkı ticarete giriyor. Bunu ben çok net yaşadım. Şöför gerildi, ‘kontrol va ‘ dedi. ‘bu araca yolcu alamam’ dedi.Yoldaki adamı alamıyor kanunen, otobüs işletmelerinin lehine bir şey,uygulanmıyor o ayrı,ama polis ordan alıp otobüse bindirebilir,hakkı var buna yani.
O zaman ilginç bir anı anlatayım otostopla ilgili.İzmir’den Çanakkale’ye gidiyoruz,Muğla’dan Akyaka Pazar günü dönüşü olduğu için,bir türlü durmuyorlar tatil dönüşü.
Sen yalnız mısın?
Yok.Arkadaşım var.
Kız mı Erkek mi?
Erkek
İyice zor.
Birlikte gidiyoruz.Akşam vakti çıktık İzmir’den birkaç araç değiştirdik ardı ardına hep kısa mesafe gidenler alıyor ordaki.Hava da karardı,yanımızda sprey var,duvar yazısı yaptığımız için otostopla beraber,karton bulduk,Çanakkale yazdık.Hani giden birisi varsa
Ben onu kullanmadım hiç,etkili mi o?
Yoo işte,etkili olmadığını biliyoruz da
Çaresizlikten
Birşekilde yapalım bundan sonra bir yere gidip çadırda kurabilirdik,öyle bir yerde kaldık ki çadır kurma imkanımız bulunmuyor,bölge trafiğin yanında
Onlar hep sıkıntı
Şimdi otostop çekiyoruz Boş ta geçiyor araçlar,almıyorlarsonra aklıma çanta geldi,çantada lacivert beyaz eşofman üstü var,çıkarıp giydik sırayla bölge trafiğin önünde çevirme taklidi yapmaya başladık.Her araç 200 le geliyor yavaşlıyor.Saçlı sakallı görünce kaçıyorlar.
İpneler
Sonra geri dönenler var.Kamera çıkardık ,şöyleşi yaparak kaydediyorz,anı olsun diye. Trafik polislerinin rüşvet saati olduğu için ,Pazar akşamı dönüş vakti yanımıza gelip kamerayı görünce, bütün hareketleri değişmeye başladı.Öyle bir kayıt vardı elimizde sonra ne hikmetse polis taklidi yapılan kasette mavi fon oluştu kendiliğinden
Otostopçu bu zamanda her zamanda efsanedir. Otostopçu her şeyi alt üst eder.