-Selam nasılsınız?
İyiyim de, siz iyi misiniz, bakakaldınız?
-Afedersiniz… Hayretimi mazur görün… Fakat tipinize baktıkça şu soru zihnimde gitgide büyüyor: Annenizle babanız nasıl tanışmışlar? Anneniz at, babanız insan mıydı? Yoksa 2 tane Sentor’un birleşmesinden doğan bir at-adam mısınız?
Hanımefendi, bakın biz Anadolu çocuğuyuz! Ben de katır ve adamdan mürekkep mitolojik bir varlığım, sizin tabirinizle kendimi “katır-adam” olarak takdim etmeye dilim varmıyor. Onun yerine anlamı daha kapsamlı olan “Sentor” kelimesini kullanabilirsiniz fakat “at-adam” diyemezsiniz. At-adam bizim kültürümüzde yok, hiç olmadı! Bunları bilmiyorsanız bile öğrenip gelmiş olmanız gerekiyordu.
-Haklısınız özür dilerim. Lakin beni hafife almayın en azından katırın ne olduğunu biliyorum, bu durumda nineleriniz at oluyor.
Geçmişte yaşanan geçmişte kalır. Hem nenem bildiğiniz atlara benzemez. Öz annesi neneme annelik yapmamış daha 2 günlük bebeyken bırakıp gitmiş. Yufka yürekli bir eşek olan büyük nenem bu zavallı tayı çalılar arasında gözleri ağlamaktan morarmış bir halde melerken bulmuş, ona sahip çıkmış analık yapmış. Özetle nenem bir eşek tarafından eşekler gibi yetiştirilmiş, en güzel ahırlara gitmiş, sonra dünyalar tatlısı bir eşekle evlenip sevimli mi sevimli 2 küçük katır dünyaya getirmişler. Aa noldu ağlıyor musunuz?
-İlk defa arabesk bir mit dinliyorum…
Bu henüz mit sayılmaz fakat annemle babamın tanışmasını dinleyeme uygun damarı yakaladınız demektir.
-Anlatın bakalım
Babam Konya’nın Kayacık köyünde dünyaya gözlerini açmış bir ademoğlu. Hayatının ilk 16 yılı boyunca o köyün ötesini hiç görmemiş. Biliyorsunuz Konya memleketin en muhafazakar ili. Babamın hayvanlarla iletişimi kuvvetli olduğundan fevkalade çobanlık yapar, o yüzden okula da göndermemişler tabii kızlarla tanışmak için karşısına çıkabilecek son fırsat da böylece elinden kayıp gitmiş. Neyse ki komşunun dişi katırı “pembe kız” ayrı dünyalara ait olmalarına rağmen babamın büyük yalnızlığını fark edip ona dostluk etmiş. Her gece ahırda gizli gizli buluşup aşklarını tazelerlermiş. Normalde katırın dişisi kısır olur fakat bu ikisinin aşkları öyle kuvvetliymiş ki, karşınızda duran naçizane Sentor bu gizli aşkın mucizevi meyvesi olmuş.
-Bu ilk hikaye kadar dokunaklı olmadı sanki?
Hiç şaşırmadım, sentor gibi mitolojik bir varlığın insan-hayvan sikişinden mürekkep olması size komik geldi değil mi? Belli ki Zoofobiksiniz?
-Ya aslında Aynştayn’ın da dediğine benzer biçimde atlığınızı babanızdan insanlığınızı annenizden almış olsaydınız nasıl olurdunuz diye düşünüyordum. Kafası at vücudu insan olan bir yaratık yani…
Öyle kuzenlerim de oldu, ne olmuş yani? Ayrıca at adam olmadığımı size kaç defa söylemem gerekiyor?
-Şey pardon, görünüşünüze kapılıyorum. Kabul edin dedenize çekmişsiniz. Peki bu kuzenleriniz konuşabiliyorlar mı?
Bütün hayvanlar konuşur buna insan da dahil. İnsanların hayvan-insan ilişkisine bakış açısının farkındayım. Oysa hayvanlar duruma öyle bakmıyor, onlar için gayet normal bir yakınlık düzeyi bu. Ben iki taraf arasında bir köprü gibiyim aslında. Biliyorsunuz insanlar açısından bir dönemdir cinsellik bütün insani tabuların başını çekiyor. Bu tabunun kökenindeyse ırkçı bir eğilim yatıyor zira efsaneye göre bir grup insan, soylarının bozulmasını istemedi ve aile fertleri yalnızca birbirleriyle çiftleşmeye başladılar. Melezliği önlemek için kızlarını diğer insanlardan sakladılar, zira melez demek piç demekti. Yıllar içinde farklı olana tahammül her yerde azalmaya başladı. Artık hiçbir insan farklı bir cinsle, yani hayvanlarla birlikte olmuyordu.
-Zoofiliyi yasaklamanın bir ayrımcılık olduğunu dile getirme cesaretinize hayran kaldım açıkçası.
Bakın her insan gibi zoofiliye karşı dursaydım kendi varoluşumu inkar etmiş olurdum, yani şu an karşınızda bir katıradam olarak bulunamazdım. Benim gibi varlıklar melezliğin en uç noktasına oynuyor zira.
-Kendi varoluşunuzu anlamlandırma çabanızı destekliyorum fakat bir insan, hayvanla birlikte olurken hayvanın rızası olup olmadığını anlayamaz ki, bu durumda tecavüz etmiş sayılmaz mı? Hastalıklı bir durum değil midir bu sizce?
Anlamak isteyen anlar hanımefendi. Biliyorsunuz eşcinsellik de hastalık olarak teşhis ediliyor. Fakat burada hastalık olan tecavüzdür. Zoofili ise yasaklandığı için davranış bozukluğuna dönüşmüştür.
-Ayrımcılıktan dem vuruyorsunuz fakat sohbet boyunca at-adamları öteleyip durdunuz. Buna ne demeli?
İnsani yönüm tetikliyor ne yapayım, elimde değil. Biliyorsunuz insanların bir takım meseleleri ötekileştirmek gibi bir eğilimi hep olmuştur.
-Pekala ayrımcılık muhabbetini kamuoyunun vicdanına bırakarak konuyu değiştiriyorum. Tanrısal olduğunuzu düşünüyor musunuz? Hiç tanrı gördünüz mü?
Tanrıları bilmem, bizler Doğa Ana’nın öz çocuklarıyız. Kendisiyle tanışma fırsatım oldu, çok tatlı çok kibar bir bayan. Tamamen organik malzemelerden yapıldığı için yemekleri inanılmaz lezzetli oluyor.
-En sevdiğiniz yemek?
Yulaflı kurabiyeye bayılırım. Kuru üzümlü mısır gevreği de iyidir.
-Eş durumunuz?
Bekarım, insan hayvan fark etmez, nefes alsın yeter.
-Bu da röportajın duyurusu olsun o zaman, belki konuşmanızı beğenen çıkar 🙂
Bakalım, kısmet.
-Ara ara atışsak da çok keyifli bir sohbet oldu benim için, tanıştığımıza memnun oldum.
Rica ederim, bilmukabele.